İslâmî Merhamet, Görevler Manzûmesidir

Ali Rıza Demircan 2022-06-08

İslâmî Merhamet, Görevler Manzûmesidir

Rahmetiyle bütün varlıkları kuşatmış olan Mevlâ’mız, birbirlerine karşı merhametli  olan mü’minleriövmüş  veonları    sevdiğini bildirmiştir. Sevgili Peygamberimiz  Hz.  Muhammed  (sav)’in  şahsında  mü’minlere  şöyle emir buyurmuştur:

“Mü’minlere (merhamet) kanadını ger”1

 

Tebliğ ettiği Rahmet kitabı Kur’ân’la ve merhamet yüklü şanlı hayatıyla “Âlemlere    Rahmet”   olmuş   aziz   Peygamberimiz   de   merhameti   şöylece ilkeleştirmiştir:

“İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez”,

“Can taşıyan her bir varlığa büyük sevaplar-armağanlar vardır”2

 

İslâm  Dini’nin  emir  buyurduğu  ve  vasıflanılması  gereğini  duyurduğu merhamet, yaratılış çizgisini korumuş insanların duymaları tabiî olan tek boyutlu bir yürek sızısı değildir. “Bağışı ve lütfu gerektiren bir acıma” şeklindeki  sözlük   anlamından hareketle, İslâmî merhameti,    “ahlâkî görevler manzûmesi” olarak tanımlayabiliriz.

Evet, İslâmî anlamıyla merhamet, Kur’ân-ı Kerim’de ve Peygamberimiz’in hadislerinde,   mü’minler’in   birbirine   karşı  yapmaları   emrolunan   veya öğütlenen maddî ve manevî bütün görevleri ve yardımlaşma türlerini içine alan ahlâkî yükümlülüktür. Merhametin gereği olarak yapılması zarurî olan vazifelerimizi şöylece özetleyebiliriz;

- Mü’minleri kardeş ve dost bilmek,

 

-  Kültürel,  siyasî,  iktisadî...  her  alanda  ve  her  düzeyde  onlarla yardımlaşmak,

 

-  Onları  İslâm  Dini’nin,  olgun  aklın  ve  bilimin  verilerine,  özel ifadesiyle“maruf”a  çağırmak,  İslâm’ın,    aklın,  bilimin  ve  tecrübenin sakındırdıklarından yani “münker”den kaçındırmak,

-  Maddî   sıkıntılarını   gidermeye   ve  manevî   problemlerini   çözmeye yardımcı olmak,

- Nefislerimiz için sevdiklerimizi, onlar için de sevmek,

 

- Yöneticileri dahil, mü’minlere duâcı olmak,

 

- Mütevazi, barışsever ve güleç yüzlü olmak,

 

- Onları korkutmamak, zarar vermemek, sırt çevirmemek, kin duymamak,

 

-  Veremeyenlerine  verici,  gelmeyenlerine  gidici  ve  intikama  muktedir iken haksızlık edenlerini bağışlayıcı olmak,

 

- Müslüman’ın Müslüman üzerindeki hakları olan şu altı görevi yapmak:

“Selâm vermek, davete icabet etmek, hastalıkta ziyaret etmek, danıştığı zaman doğru olanı  söylemek,aksırdığı  ve Elhamdülillah dediği  zaman,‘Allah  sana  merhamet  etsin’  duâsında  bulunmak,  ölüm  halinde  cenaze namazına katılmak.”3

 

Her biri bir âyet veya bir hadis hükmüne dayanan ve de güç ölçüsünde yapılması    gereken   bütün   bu   ahlâkî   görevler,   merhametli   olmanın gerekleridir.

Örneğin,  dost  bilmeden,  yardımlaşmadan,  duâcı ve  affedici  olmadan, sevdiklerimizi  mü’minler  için  de  sevmeden  nasıl  merhametli  olunabilir? Zarar   verilirken,   kin  tutulurken, yardımsız  ve  korumasız  bırakılırken merhamet gerçekleştirilebilir mi?

Kişi,  değinilen   merhamet  görevlerini   yalnız,  sürekli   münasebetler içinde  bulunduğu veya bağlı olduğu  ekolün   mensubu  olarak    gördüğü mü’minlere tahsis etmemelidir. Ne kadar günahkâr olursa olsun, yüreğinde iman   taşıyanbütün mü’minlere karşı   merhametli  olunmalıdır.   Hatta Yaradan’dan ötürü bütün insanlara karşı merhametli olmalıdır. Zira işaret ettiğimiz kapsamlı görevler dizisi olarak değilse de genel bir adâlet ve yardım mantığı içinde tüm insanlara karşı da merhametle yükümlüyüz. Çünkü Peygamberimiz, merhameti bütün insanlara teşmil etmemizi de şöylece emir buyurmaktadır:

“(Merhametli  olunuz)  Birbirinize  merhamet  etmedikçe  gerçekten iman etmiş  olmazsınız.   (İman  etmedikçe  de  Cennet’e  giremezsiniz).   İyice biliniz  ki;  sözünü  ettiğim,  birinin  dostuna  merhamet  etmesi  değildir. Genel olarak bütün insanlara merhametli olmaktır.”4

Aziz   Peygamberimiz’in   sunduğumuz   öğütleri   çizgisinde,  mü’minler birbirlerine karşı merhametli olmanın yanı sıra, bütün insanlara karşı da merhametli   olmalıdırlar. Zira mü’minolduğumuz   içinbizedüşmanlık yapmayan, inançlarımıza engel olmaya çalışmayan ve bize egemen olup ezmek amacını   gütmeyen insanlara karşı    iyilikperver  ve adâletlidavranarak merhamet göstermemizde, Allah’ın sevgisi ve âhiret mükâfatı vardır.

Mümtehine Sûresi’nin 8. âyetinde şöyle buyurulur:

 

“(Temel hak ve özgürlüklerinizi çiğneyerek) sizinle dininiz sebebiyle savaşmamış ve sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara iyilik yapmaktan ve adâlet göstermekten Allah sizleri alıkoymaz. Bilakis O, iyilik yapanları ve adâletli davrananları sever.”

 

* *

 

Merhametimiz  insanları  aşmalı,  hayvanlara  da  şâmil  olmalıdır.  Zira Peygamberimiz’in müjdelediği gibi, can taşıyan tüm varlıklara merhamette Allah’ın hoşnutluğu ve âhiret armağanları vardır.

Salât   ve   selâm   üzerine   olsun.   O,   bir   hadislerinde   de   şöyle buyurmuşlardır:

“...  Akrabaları  ve  Müslümanlara  karşı  merhametli  ve  ince  rûh’u  olan kişi Cennetliktir...”5

Merhamet,  İslâm  ahlâkının  özüdür.  Onu  yürekte  duyulacak  bir  sızı şeklinde  değil;  açıklamaya  çalıştığımız  gibi,  görevler  dizisi  olarak anlamalı ve yaşamalıyız.

Yaşamaya çalışırken de, Rahman ve Rahim olan Rabbimiz’den bize merhamet etmesini dilemeli, merhamet duygularımızı geliştirmesini de istemeliyiz.

Cuma Mesajı’mızı Kur’ân-ı Kerim’de bize öğütlenen bir duâ örneği ile bitiriyorum.

 

Mü’minûn Sûresi, âyet 118:

 

“Rabbine  şöylece  yalvar:  Rabbim!  Bağışla  ve  merhamet  et.  Zira   Sen, merhamet edicilerin en hayırlısısın.”

 

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0